Coğrafya Dünyası
  Yerşekillerinin Oluşumu
 
Yerin İç Yapısı

Dünya, kalınlık, yoğunluk ve sıcaklıkları farklı, iç içe geçmiş çeşitli katmanlardan oluşmuştur. Bu katmanların özellikleri hakkında bilgi edinilirken deprem dalgalarından yararlanılır.
- Çekirdek
- Manto
- Taşküre (Litosfer)

Çekirdek
Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, 6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir.
Manto
Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto, yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum, magnezyum , nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür.
Mantodaki Alçalıcı-Yükselici Hareketler
Mantonun alt ve üst kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı verilen kızgın akıcı madde yerkabuğuna doğru yükselir. Yoğunluğun arttığı bölümlerde ise magma yerin içine doğru sokulur.
Taşküre (Litosfer)

Mantonun üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan katmandır.
Kalınlığı ortalama 100 km’dir.
Taşküre’nin ortalama 35 km’lik üst bölümüne yerkabuğu denir.
Daha çok silisyum ve alüminyum bileşimindeki taşlardan oluşması nedeniyle sial de denir.
Yerkabuğunun altındaki bölüme ise silisyum ve magnezyumdan oluştuğu için sima denir.
Sial, okyanus tabanlarında incelir yer yer kaybolur.
Örneğin Büyük Okyanus tabanının bazı bölümlerinde sial görülmez.
Yeryüzünden yerin derinliklerine inildikçe 33 m’de bir sıcaklık 1 °C artar.
Yerin İç Yapısı

Yeryuvarlağının oluşumu doğrudan Güneş sisteminin oluşumu ile ilgilidir. Güneş sistemi ve Dünyamızın oluşumu ile ilgili olarak yapılan çalışmalar henüz yenidir ve yaklaşık olarak 300 yıllık bir dönemi kapsamaktadır.

Bilimsel görüşler Güneş sisteminin tek parça olduğu ve daha sonra parçalanarak günümüzdeki şeklini aldığını göstermektedir. Ancak parçalanmanın nasıl olduğu konusunda farklı görüşler ortaya atılmaktadır.

Güneş sisteminin ve evrenin oluşumu ile ilgili olarak ortaya atılan en son görüş Edwin HUBBLE tarafından 1965 yılında ortaya atılmıştır. BigBang adı verilen bu toriye göre evren büyük bir patlama sonucunda meydana gelmiştir.Patlama ile başlangıçta galaksiler ,yıldızlar ve gezegenler birbirlerinden uzaklaşmaya başlamışlardır. Bu teori Stephan HAWKİNG tarafından daha da geliştirilmiştir.

YERKABUĞUNUN YAPISI

1. Yerkabuğu : Yerkabuğunun ortalama kalınlığı karalarda 35-40 km ,denizlerde ise 8-10 km dir. Yerkabuğu yoğunluğu ve kalınlığı farklı iki tabakadan oluşur. Bunlar;

a) Sial: Üzerinde yaşadığımız katmandır.Katmanı oluşturan taşlar tamamen katılaşmıştır. Yoğunluğu 2,7 gr/cm3 dür. Bu değer yer katmanlarındaki en düşük yoğunluktur.Katmanı oluşturan taşlar daha çok volkanizmanın etkisi ile oluşmuştur. Silisyum ve alüminyum bileşikleri fazla olduğu için bu isim verilmiştir. Sial tabakasının kalınlığı karalarda fazla, denizlerde azdır. Granit , kalker ve kumtaşı gibi hafif olan taşlardan oluşur.

b) Sima : Sial katmanının altında yer almaktadır. Bu katman henüz katılaşmamış taşlardan oluşur. Yoğunluğu daha fazla olan bazalt türü taşlardan oluşur. Bu kat içindeki yoğunluk 3,3 gr/cm3 dür. Sima katında kalınlık çok fazla bir değişikliği uğramaz . Ancak Sial katmanının tersine kalınlığı karalarda az , deniz diplerinde fazladır.

2. Manto: Yer kabuğunun altında yer almaktadır ve malzemeler koyu eriyik haldedir. Yer hacminin en büyük bölümüdür (%80).İç kuvvetler enerjisini bu katmandan alır. Volkanizma sırasında yeryüzüne çıkan malzemeler daha çok bu katmandan gelir.Bazaltik haldeki manto hareket halindedir. Örneğin tektonik depemlerin ve volkanizmanın meydana gelmesi mantoda meydana gelen bu hareketlerle ilgilidir.

3. Çekirdek: Yeryuvarlağının en iç kısmında çekirdek bölümü yer almaktadır. Yoğunluğu ve kalınlığı en fazla olan katmandır. 2890 km derinlikten başlayarak 6371 km ‘ye kadar devam etmektedir. İki bölümden oluşmaktadır.

a. Dış Çekirdek : Alt mantodan sonra dış çekirdeğe geçilir.Yerin 2890 km ile 5150 km derinlikleri arasında yer alır.

b. Dış Çekirdek : Yerkürenin merkezinde bulunan katdır. Sıcaklığın 6300 0C ‘ ye kadar yükseldiği tahmin edilmektedir.Yoğunluk 13,6 gr/cm3 ‘e kadar ulaşmaktadır. Yoğunluğun fazla olmasından dolayı burada bulunan malzemeler katı haldedir.

Not : Yeryuvarlağının iç yapısı ile ilgili bilgiler daha çok teorilere dayanmaktadır. Şu ana kadar yerin merkezine doğru açılan en derin kuyu 10 km civarındadır. Yerin merkezi ile ilgili bilgiler şu yöntemlerden yararlanarak elde edilmektedir. Bunlar: Deprem dalgaları, volkanizma sırasında çıkan malzemelerin incelenmesi, taşların incelenmesi, yerkabuğundaki sıcaklık değişimlerinin incelenmesi.
 JEOLOJiK DEVİRLER

Dünyanın ilk oluşumundan bugüne kadar meydana gelen önemli olayları içine alan zaman dilimlerine jeolojik zamanlar adı verilir. İlk oluşumdan günümüze kadar oluşan olaylar kısaca şu şekildedir:

İlkel Zaman (Azoik) (Antekambriyen) - 4 Milyar Yıl

Devirleri: Prekambriyen, Arkeen

Başlıca Olaylar:
- Kıtaların çekirdek kısmını oluşturan en eski kıta çekirdekleri oluşmuştur.
- Su yosunu (alg) türünden ilk bitkiler ortaya çıkmıştır.
- Devrin sonuna doğru soğuk bir iklim ve buzullaşma görülür.

1. Zaman (Paleozoik) - 370 Milyon Yıl
Başlıca Olaylar:
- Hersinyen ve Kaledoniyen sıradağları oluşmuştur
- Kıtalar genişlemeye başlamıştır
- Zonguldak ve çevresinde taşkömürü yatakları oluşmuştur

2. Zaman (Mezozoik) - 170 Milyon Yıl

Başlıca Olaylar:
- İklim bölgeleri kısmen belirgin hale gelmiştir
- Volkanizma çok zayıftır
- Tektonik hareketler yok denecek kadar zayıftır.
- Yerkabuğu kırıklarla parçalanarak ayrı kıtalara bölünmeye başlamıştır
- Dinazor cinsi hayvanların ortaya çıkması

3. Zaman (Neozoik) (Tersiyer) - 80 Milyon Yıl
Başlıca Olaylar:
- Sıcak ve yağışlı iklimler yaygındır. İklimler tekrar belirsizleşmiştir.Çok sayıda deniz ilerlemesi ve gerilemesi volkanik faaliyetler ve depremler görülmüştür.
- Alporojenizi meydana gelmiştir.
- Atlas ve Hint okyanuslarının belirmesi
- Türkiye’de linyit,tuz,petrol ve borasit yatakları oluşmuştur.
- Bugünkü bitki ve hayvan türleri ana çizgileriyle ortaya çıkmıştır.

4. Zaman (Kuaterner) - 2 Milyon Yıl
Başlıca Olaylar:
- Kuzey yarımkürenin önemli bir bölümünde buzullaşma görülmüştür.
- Denizler şimdiki seviyesine ulaşmıştır.
- Eski medeniyetler ortaya çıkmıştır.
- Kültüğr bitkileri yetiştirilmeye başlandı,hayvanlar evcilleştirildi
- İstanbul ve Çanakkale boğazı oluştu
- Egeid karasının çökmesi sonucunda Ege Denizi oluştu
- İnsanlar ortaya çıktı
Orojenez (Dağ Oluşumu)
1. Kıvrılma
Akarsular, rüzgârlar ve buzullar gibi dış kuvvetlerin aşındırdığı maddeler, yer kabuğunun büyük çukurluklarında biriktirilir. Bu çukurluklara jeosenklinal adı verilir.
Jeosenklinallerde biriktirilen tortul maddeler, çeşitli yan basınçlara uğrarlarsa kıvrılarak deniz yüzeyine çıkarlar. Böylece yeryüzünün büyük kıvrım dağları oluşmuş olur. Kıvrılma sonucunda yüksekte kalan kesimlere antiklinal, alçakta kalan kesimlere de senklinal denir.
Avrupada Alpler, Asyada Himalayalar, Türkiyede Toros ve Kuzey Anadolu Dağları bu tür hareketlerle meydana gelmişlerdir.
2. Kırılma
Yer kabuğunun eskiden beri kara haline geçmiş, katılaşmış kısımları, yan basınçlara uğradığı zaman bükülüp katlanamazlar. Bu nedenle, bu gibi yerlerde kıvrılmalar yerine kırıklar meydana gelir. Kırıkların iki yanındaki kısım birbirine göre yer değiştirirse, bu özellikteki kırığa fay denir. Kırılma sonucunda yüksekte kalan kesimlere horst, alçakta kalan kesimlere de graben denir.
TÜRKİYE'DEKİ FAY HATLARI
Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF): Saroz Körfezinden başlar, Marmara Denizi, Sapanca Gölü, Adapazarı, Tosya ve Erzincan üzerinden Van Gölü kuzeyine kadar uzanır.
Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF): Hatay grabeninden başlar, K. Maraş, Adıyaman, Malatya ve Elazığ ovalarından geçerek Bingöle kadar sokulur.
Batı Anadolu Fay Hattı (BAF): Ege Bölgesinde, kuzeyden güneye doğru uzanan çok sayıdaki fay hatlarından oluşur.
Fay hatları, yer kabuğunun zayıf ve hareket halindeki bölgeleridir. Volkanik sahalar, genç kıvrım dağları ve deprem alanlarının uzanışı fay hatlarıyla paralellik gösterir.
Epirojenez (Kıta Oluşumu)

Yer kabuğunda meydana gelen geniş alanlı alçalma ve yükselme hareketlerine epirojenez denir.

Bir yerde epirojenik hareketlerin olabilmesi için izostatik dengenin bozulması gerekir.

İzostatik denge: Katı haldeki yer kabuğunun sıvı haldeki Manto üzerinde batmadan kalabilmesine denir.

İzostatik Dengeyi Bozan Faktörler:

1)Karalarda aşınmanın, denizlerde birikmenin fazla olması,
2)İklim değişmeleri,
3)Dağ oluşumu hareketleridir.

Epirojenez yer yüzünü en uzun sürede şekillendiren iç kuvvettir. Epirojenez sonucunda;

1)Jeoantiklinal (Kıta) ve jeosenklinal (okyanus) meydana gelir.
2)Deniz ilerlemesi (Transgrasyon) ve deniz gerilemesi (Regrasyon) meydana gelir.
Türkiye’de epirojenez sonucunda , Anadolu yarım adası yükselirken; çevresindeki Akdeniz ,Ege, Karadeniz çanakları ile Ergene havzası çökmektedir.

Dünya üzerinde ise İskandinavya yarımadası yükselirken , Almanya ve Hollanda çökmektedir.

Deniz ilerlemesinin görüldüğü yerde akarsuyun ağız kısmı deniz suları altında kalır. Akarsuyun enerji potansiyeli azalır ve biriktirme yapar. Deniz gerilesi var ise akarsuyun yatak eğimi artar ve aşındırma gücü artar.

Eğer bir yerde akarsu vadisi deniz içinde de devam ediyorsa; deniz ilerlemesinden bahsedilebilir. Kıyı şekilleri yüksekte veya kara içlerinde kalmış ise deniz gerilemesi olmuştur.
Volkanizma

Mağmanın yerin derinliklerinden hareket ederek yer yüzüne çıkması veya yer yüzüne yakın derinliklere kadar gelerek soğuması olayına volkanizma denir.

Volkanizma denilince daha çok yer yüzünde meydana gelen mağmatik faaliyetler akla gelmektedir. Çünkü volkanik şekiller yer yüzünde oluşmaktadır.

Volkanizma sırasında mağma katı, sıvı ve gaz halinde yer yüzüne çıkar. Çıkan sıvı maddelere lav, katı maddelere tüf denir. Gazların çoğu ise su buharıdır.

Volkandan çıkan maddeler lav ise, volkan bacasından akma şeklinde hareket eder. Tüf veya gaz çıkışı olursa patlama olur.

Volkanizma ile çıkan malzemeler çıktığı yerde birikerek volkan konilerini oluşturur.

Yanardağların yükseltisinin az veya çok olmasında lavların akışkanlığı etkilidir. Lavların akıcılığı fazla ise geniş alanda birikme olur. Yükseltisi az olan yayvan görünüşlü volkan konisi oluşur. Bunlara tabla veya plato volkanlar denir. ör: Karacadağ volkan dağı (G.D Anadolu)

Lavların akıcılığı az ise yükseltisi fazla olan volkan dağları oluşur. Bunlara da kalkan volanları denir. ör: Ağrı dağı

Volkan konilerinin tepesinde bulunan çukurluğa krater denir.

Bazı yanardağlarda ana koni üzerinde oluşmuş yan koniler de olabilir. Bunlara parazit koni denir. Ör: Erciyes dağı

Volkanik patlamalarla bazı volkanların tepe kısmı uçarak çok büyük çanak oluşur. Bu çanaklara kaldera denir. Ör: Nemrut dağı (1441 yılında ikinci kez patlamıştır.)

Yer Yüzündeki Başlıca Volkanik Bölgeler

1)Atlas Okyanusunun orta kesimi,
2)Akdeniz ve çevresi
3)Doğu Afrika
4)Büyük Okyanus çevresi (en fazla bu bölgede görülmektedir. Bu sebeple buraya Pasifik Ateş Çemberi denir.)

Türkiye deki Başlıca Volkanik Dağlar

Doğu Anadolu Bölgesindekiler: Ağrı , Tendürek, Süphan, Nemrut.
İç Anadolu Bölgesi: Erciyes, Hasan dağı Melendiz dağı, Karadağ , Karacadağ.
Akdeniz Bölgesi: Hassa ve çevresi (Hatay)
G.D Anadolu Bölgesi: Karacadağ
Ege Bölgesi: Kula volkanları
Akarsu Aşındırması


* Akarsular aşındırma faaliyetini daha çok ağızdan kaynağa doğru geri aşındırma şeklinde gerçekleştirir.

* Denize dökülen bir akarsu yatağını en son deniz seviyesine kadar aşındırır. Buna taban seviyesi (genel kaide seviyesi) denir. Göle dökülen akarsu da yatağını en son göl seviyesine kadar yapar. Buna da yerel kaide seviyesi denir.

Denge Profili: Akarsuların yatağını ağızdan kaynağa doğru geri aşındırarak düzleştirmesiyle oluşan iç bükey eğriye denir. Türkiye akarsuları denge profiline ulaşmamışlardır. Sebebi : Türkiyenin bugünkü yer şekillerinin yakın bir dönemde oluşmuş olmasıdır.

Akarsu Aşındırması

Akarsu yatakları boyunca akarken iki yoldan aşındırma yapar.

1-) Kimyasal Aşındırma:Toprak ve kayaların erimesi yoluyla olur. Kayaların yapısına suyun sıcaklığına ve içindeki CO2 miktarına bağlıdır. Erime sıcaklıkta arttığı için kimyasal aşındırma yaz aylarında ve tropikal bölgelerde daha çok olur.

2-) Mekanik Aşındırma:Akarsuların toprak ve kayalardan parçalar koparması ile oluşur. Akarsuyun mekanik aşındırma gücü şu etkenlere bağlıdır:

a) Su Miktarı (Akım):Bir akarsuyun taşıdığı su miktarı arttıkça aşındırma gücüde artar. Bu nedenle çok su taşıyan büyük akarsular daha çok aşındırırlar Su fazlalığı nedeniyle bir akarsu üzerinde en fazla aşındırma başlangıçta ağız kısmında olur. Ve yatağın kazılması da buradan geriye doğru ilerler buna geriye aşınma denir.
b) Akış Hızı:Aşındırma üzerinde etkili olan ikinci etken akarsuyun akış hızıdır. Bu da eğime bağlıdır. Eğimin fazla olduğu bölgelerde akarsular daha hızlı akar,aşındırma güçleri artar. Örneğin Türkiye'deki akarsular saniyede akıttıkları toplam su miktarı bakımından fazla zengin olmadıkları halde yataklarında eğimin fazla olmasından dolayı fazla aşındırırlar.
c) Yük Miktarı:Akarsuyun taşıdığı kum,çakıl,mil gibi maddeler akarsuyun aşındırma kazma araçlarıdır. Bu nedenle yük ne kadar çoksa aşındırma da o kadar fazla olur.
d) Zeminin Özelliği:Aşındırma akarsuyun geçtiği yerlerdeki kayaların özellikleri ile de ilgilidir. Kum çakıl gibi gevşek maddeler daha kolay koparılıp aşındırılır. Dirençli kayalar,katılaşım kayaları ve sert kum taşları aşınmaya daha uzun zaman karşı koyarlar. Akarsuyun geçtiği alanlar bitki örtüsünden yoksun ise aşındırma işlemi daha da artar.

AKARSULARIN AŞINDIRMA ŞEKİLLERİ

DENGE PROFİLİ Akarsular yataklarını eğimin fazla olduğu yerlerde derine doğru,eğimin az olduğu yerlerde ise yana doğru aşındırırlar. Bir akarsu yatağını derine doğru aşındırdıkça yatak eğimi azalır,deniz seviyesine yaklaşır. Hiç bir akarsu yatağını deniz seviyesinden daha derine aşındıramaz buna taban seviyesi denir. Taban seviyesine ulaşmış akarsularda derine aşındırma sona erer. Akarsuyun ağız bölümü su miktarının çokluğuna bağlı olarak taban seviyesine daha kısa sürede ulaşır buralarda derine aşındırma olmaz fakat kaynağına (geriye) doğru derine aşındırma artarak devam eder. Buna geriye aşındırma yada boyuna aşındırma denir. Geriye aşındırma sonucunda akarsu boyunu geriye doğru uzatır. Su bölümü alanını yararak komşu akarsuyun yada kollarından birini kendine bağlayabilir. Bu olaya kapma denir. Bu olay nedeniyle akarsu havzaları genişleyebilir. Aşındırma sürdükçe akarsuyun yatak eğimi azalır, akış hızı yavaşlar. Derine aşındırma azalır ve hemen hemen sona erer. Bu duruma erişmiş bir akarsuyun yatağında başlangıçtaki pürüzler,şelaleler ortadan kaldırılmıştır. Akarsu yatağının ağzından kaynağa doğru uzanan profili iç bükey düzenli bir eğri halindedir. Buna denge profili denir. Denge profiline ulaşmış akarsular yavaş akışlı ve enerji potansiyelleri az olur. Aynı zamanda bu akarsular taşımacılık için elverişlidirler. Türkiye'deki akarsular genellikle denge profilini almamış akarsulardır. Bunun nedeni Türkiye'nin bu günkü yeryüzü şeklini yakın bir jeolojik devirde (IV.Zaman başları) almış olmasıdır. Nitekim Türkiye'nin III.Zaman sonunda peneplen halinde iken IV.Zaman başında toptan yükselmiş olduğu tespit edilmiştir. Bunun sonucu olarak Türkiye'de dağlara oranla daha geniş yer kaplayan ova ve platolar yükseklerde kalmış ve akarsuların denge profili de bozulmuştur. Bu nedenle Türkiye'deki akarsulardan taşımacılık sahasında istifade edilememektedir.

Vadiler

Akarsuların yataklarını derine ve yana aşındırması ile oluşan ve sürekli inişi olan uzun çukurlardır. Değişik şekilleri vardır.

a)Boğaz Vadi:Yüksek yerlerde derine aşındırma ile oluşmuş vadilerdir. Yamaçlar dik vadi dardır. Dağları enine yaran ırmak vadileri Türkiye'de kuzey ve güney yönlü ulaşımda kolaylık sağlar. Bunlara yamaç vadileri de denir. Örnek Marmara da Gevye Boğazı,Küre dağlarında Kızılırmak vadisi Canik Dağlarında Yeşilırmak Vadisi,Akdeniz de Çubuk ve Gülek boğazları gibi.

b)Kanyon Vadierine aşındırmayı tamamlayan akarsuyun geçtiği bölgenin Epirojenik hareketler sonucu yükselmesi yada denizlerin çekilmesi sonucu akarsu yatağını tekrar derinleştirir. Böylece vadi yamaçlarındaki seki(taraça) denilen basamaklar oluşur. Kalkerli arazilerde farklı kayaların erimesi sonucunda da kanyon vadi oluşur. Örneğin Akdeniz'de Göksu Kanyonu gibi.

c)Çentik Vadi:Bazı vadilerin profili V biçimindedir. Bu tür vadilere çentik vadi denir. Bu tip vadiler genelde akarsuların yukarı çığırlarında oluşurlar. Aynı zamanda akarsuların ilk oluştukları dönemdeki genç vadilerdir.

d)Yatık Yamaçlı Vadi:Yana aşındırmanın fazla olduğu ve yamaçların yatıklaştırıldığı yerlerde vadilerin profili genişler ve yatık yamaçlı vadiler meydana gelir. Bu tip vadilerin genellikle alüvyonla kaplı geniş bir tabanları da vardır.

e)Geniş (alüvyal) Tabanlı Vadi:Yana aşındırmanın etkisi ile genişleyen vadilerdir. Eğimin azalmasına bağlı olarak birikmelerle alüvyon bir taban oluşmuştur.

Menderes (Büklüm - Menderesli Akış)

Akarsular yataklarını yanlara doğru da aşındırırlar sular bazen bir yamaca bazen ötekine çarpar. Çarpma ile yamaçların altı kazılır,zamanla yıkılır ve daha çok geriler. Böylece bir akarsu vadisindeki girintiler çıkıntılar büklümler halini alır. Bu büklümler büyüdükçe vadi genişler yamaçlar geriler. Bir akarsu vadisinde mendereslerin oluşması yatak eğiminin azalmasına bağlıdır. Bir akarsuda mendereslerin artması bu akarsuyun :
- Yatak eğiminin azaldığını
- Uzunluğunun arttığını
- Hızının azaldığını
- Aşındırma gücünün azaldığını gösterir.

Türkiye'de özellikle Ege bölgesinde bulunan akarsular (Gediz,Bakırçay.K.Menderes,B.Menderes) son derece belirgin menderesler meydana getirirler.

Peri Bacaları:Peribacaları volkanik tüf ve millerle kaplı yamaçlarda sellenme sonucunda meydana gelirler. Yamaçtaki tüf ve miller arasında yer yer daha dirençli tabakalar veya bloklar varsa bunlar altlarındaki yumuşak kısımları sellenmeye karşı korurlar. Böylece üzerine şapka gibi bir kaya parçası duran sütunları andıran garip şekiller meydana gelmiş olur. Peribacaları ülkemizde özellikle Ürgüp ve Nevşehir dolaylarında görülür. Peribacalarının şekillenmesinde aynı zamanda rüzgarın da dolaylı etkisi vardır.

Kırgıbayır (Badlands):Sel sularının etkisi ile yamaçlar yarılır ve aynı zamanda gittikçe yatıklaşır. Bu arada yarı kurak bölgelerde mil ve tüf gibi maddelerden yapılmış yamaçlar üzerinde çok sık sel yarıntılarından oluşmuş karmakarışık ve üzerinde dolaşılması çok zor olan bazı şekillerde meydana gelir bunlara kırgıbayır adı verilir.

Dev Kazanı:Akarsuların çağlayan yaparak düştüğü yerlerde oluşan aşınım şekillerdir.

Platolar:Akarsular tarafından derince kazılmış yarılmış düzlüklerdir bu düzlükler eski peneplenlerin gençleşmesi-yükselmesi sonucunda oluşurlar. Bazıları da lav düzlükleridir.

Peneplen (Yontukdüz):Akarsular yerkabuğunun yüksek kısımlarını aşındırarak çukur yerleri doldurarak yeryüzünü düzleştirmeye çalışırlar. İrili ufaklı bir çok akarsu tarafından yapılan aşındırmaya bağlı olarak çok uzun bir zaman sonucun da bütün arazi alçalmış engebelik bakımından silikleşmiş olur. Böylece karaların yüzeyi deniz seviyesi yakınlarına kadar alçaltılır ve hafif dalgalı bir düzlük haline dönüşür. Akarsu aşındırması sonucunda meydana gelen bu gibi düzlüklere peneplen adı verilir. Türkiye III.Zamanın sonlarında peneplen halinde iken IV.Zamanın başlarında tümden yükselmiş ve peneplen yüzeyi yükseklerde kalmıştır. Türkiye'deki ova ve platoların yükseklerde bulunmasının nedeni bu peneplen yüzeylerinin yükselmesidir.
Akarsu Biriktirme Şekilleri

Akarsular aşındırdıkları maddeleri beraberinde taşır. Yatak eğimleri azaldığında akarsuların aşındırma ve taşıma gücü de azalır. Bu nedenle taşıma güçlerinin azaldığı yerde taşıdıkları maddeleri biriktirirler.

UYARI : Akarsuların yatak eğimi azaldığında hızları, aşındırma ve taşıma güçleri azalır. Biriktirmedeki, temel etken yatak eğimin azalmasıdır.

Birikinti Konisi: Yamaçlardan inen akarsular, aşındırdıkları maddeleri eğimin azaldığı eteklerde biriktirir. Yarım koni şeklindeki bu birikimlere birikinti konisi adı verilir. Birikinti konileri zamanla gelişerek verimli tarım alanı durumuna gelebilir.

Dağ Eteği Ovası: Bir dağın yamaçlarından inen akarsular taşıdıkları maddeleri eğimin azaldığı yerde birikinti konileri şeklinde biriktirirler. Zamanla birikinti konilerinin birleşmesiyle oluşan hafif dalgalı düzlüklere dağ eteği ovası adı verilir.

Dağ İçi Ovası: Dağlık alanların iç kısımlarında, çevreden gelen akarsuların taşıdıkları maddeleri eğimin azaldığı yerlerde biriktirmesi ile oluşan ovalardır. Türkiye gibi engebeli ülkelerde dağ içi ovaları çok görülür.

Taban Seviyesi Ovası: Akarsuların taban seviyesine ulaştığı yerlerde, eğimin azalması nedeniyle taşıdığı maddeleri biriktirmesi ile oluşturduğu ovalardır. Bu tür ovalarda akarsular menderesler yaparak akar. Gediz ve Menderes akarsularının aşağı bölümlerindeki ovalar bu türdendir.
Rüzgarlar

Rüzgarlar kopardıkları parçacıkları havalandırarak taşımak, bu parçacıkları çarptırarak aşındırmak ve gücü bitince de biriktirmek yoluyla yeryüzünde şekillendirme yaparlar. Rüzgarların yerşekli oluşturabilmesi bazı faktörlere bağlıdır. Bunlar;

• İklim,
• Bitki örtüsü,
• Arazinin yapısı,
• Rüzgârın hızı gibi faktörlerdir.

Rüzgarlar, en fazla kurak ve yarıkurak bölgelerde etkilidirler. Çünkü bu bölgelerde bitki örtüsü zayıf, arazi kuru, rüzgar hızlıdır. Rüzgarların oluşturduğu şekiller, aşındırma ve biriktirme şekilleri olarak iki gruba ayrılır.

RÜZGAR AŞINDIRMA ŞEKİLLERİ:

1) HAMADA (KAYAÇÖLÜ): Çöllerdeki aşırı aşındırma sonucu çöl zeminindeki kayaç ortaya çıkar. Buna sert olmayan ve kolay aşınan kurak bölgelerin dirençsiz kayaları rüzgar tarafından aşındırılarak uzun yarıklar oluşturur.Bu şekillere yardang denir.hamada veya kayaçölü denir.

2) YARDANG: Kil, marn, kumtaşı gibi

3) MANTARKAYA (DOĞAL MASA VEYA ŞEYTAN MASASI): Rüzgarlar sürükledikleri veya savurdukları taneleri yüzeylere çarparak aşındırma yaparlar. Dikdörtgen yatay duruşlu tabakaların bulunduğu alanlarda rüzgar aşındırması ile oluşan kaya şekillerine mantarkaya adı verilir.

4) RÜZGAR MAĞARALARI: Rüzgarlar taşıdıkları kum taneciklerini en fazla 1- 2 m. Yükseğe çıkarabildikleri için kayaların alt kısımlarında aşınma fazla, üst kısımlarında ise az olur. Sertlik düzeyleri farklı olan yatay duruşlu kayaların yumuşak kısmı, aşınma ile oyuklar oluşturur. Bu oyuklara rüzgar mağarası denir.

5) ŞAHİT TEPELER: Aşınıma karşı dayanıklılıkları farklı olan malzemelerin üst üste birikerek farklı tabakalar oluşturduğu bölgelerde görülürler. Gerek rüzgarın aşındırması, gerekse mekanik çözülme ile gevşemiş ve zayıflamış malzemelerin rüzgar tarafından koparılıp taşınması sonucunda oluşan yüksekliklerdir.

6) TAFONİ: Büyük kayalarda oluşan kekleuş yuvaları şeklindeki oyuklara tafoni denir.

RÜZGAR BİRİKTİRME ŞEKİLLERİ:

1) LÖS: Yarı kurak bölgelerde bataklık ve göl kıyılarında biriken kum ve toz birikintilerine lös denir.

2) BARKAN: Orta asyada rüzgarların taşıdıkları kum ve tozları hilal şeklinde biriktirmesine denir. Çöllerde yaygın olarak görülür.

3) KUMULLAR: Rüzgarların taşıdığı kumları hızının kesildiği yerlerde yada herhangi bir engelin gerisinde biriktirmesi ile oluşan kum tepeciklerine denir. Okyanus yada denizlerin rüzgarlara açık kıyılarında ve çöllerde oluşur.

Ülkemizde rüzgarlar, en fazla iç bölgelerimizde etkili olmaktadır. Çünkü buralarda bitki örtüsü tahrip edilmiş, arazi çıplak bir hal almıştır. Bunun sonucunda, iç bölgelerimizde rüzgar erozyonu etkisini arttırmıştır. Rüzgar etkisiyle Konya Karapınar civarında kumullar oluşmuştur. Ancak son yıllarda bu kumulların çevreye yayılmasını engellemek için ağaçlandırma faaliyetlerine hız verilmiştir. Akarsularımızın denize döküldüğü delta sahalarında da rüzgarların etkisiyle oluşan kumullar görülür. Bafra, Çarşamba, Çukurova ve Sakarya deltalarında Kum tepeleri ve kumul sırtları oluşmuştur.

RÜZGAR EROZYONUNDAN KORUNMAK İÇİN ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER:

• Kurak mevsimlerde toprakların sürülmemesi gerekir.
• Bol miktarda ağaçlandırma yapılmalıdır.
• Tarlalar nadasa bırakılmamalıdır
• Meralarda aşırı otlatmanın engellenmesi gerekir.
• Hasattan sonra anızların yakılmaması gerekir.
Buzullar

Kutup bölgeleri ile yüksek dağların üst kısımlarında bütün yıl hiç erimeden kalan karlara toktağan kar (daimi) denir. Enlemin etkisiyle toktağan kar sınırı Ekvatordan Kutuplara doğru azalır.
Bugün dünyanın yaklaşık %10 ‘u (15 milyon km² si) buzullarla kaplıdır. Buzulların etki alanı daha çok kutuplara yakın yerlerdir.
BUZUL ÇEŞİTLERİ
Sirk Buzulu :Yüksek dağlık alanlardaki küçük çukurlukları dolduran buzullardır. Yurdumuzda bazı yüksek dağlık bölgelerde vardır.
Ör: Cilo (Buzul Dağı) Sat, Ağrı, Tendürek, Süphan , Kaçkar, Erciyes, Uludağ, Beydağları, Geyik Dağları, Bolkar , Binboğa dağları gibi.
Vadi Buzulu: Buzul aşındırması ile oluşan vadilerin içini dolduran buzullardır. Ör: Cilo dağında olduğu gibi.
Takke Buzulu: Volkan dağlarının üst kısmında oluşan buzullardır. Ör: Ağrı dağında olduğu gibi
Örtü Buzulu: Kutup bölgelerinde görülür. Antartika ve Grönland’da olduğu gibi. Kutup bölgelerinde denizde yüzen buz dağlarına Aysberg denir.
BUZUL AŞINDIRMASINDA ETKİLİ FAKTÖRLER
• Buzulun kalınlığına: Kalınlık fazla ise aşındırma oyma şeklinde , az ise törpüleme şeklinde olur.
• Yatak Eğimine: Yatak eğimi fazla ise aşındırma törpüleme şeklinde az ise oyma şeklindedir.
• Kayaların Özelliğine Zemin sert kayalardan oluşmuş ise aşındırma törpüleme şeklinde , yumuşak ise oyma şeklinde olur.
BUZUL AŞINDIRMA ŞEKİLLERİ
BUZUL VADİSİ:Buzul aşındırması sonucu oluşan “U” şeklindeki vadilerdir. Akarsu vadilerine göre boyları kısadır ve sürekli iniş göstermezler (inişli –çıkışlıdır)
HÖRGÜÇ KAYA:Farklı aşınma sonucu oluşan ve genellikle deve hörgücüne benzeyen kayalardır.
SİRK (BUZ YALAĞI):Dağların üst kısmında aşındırma ile oluşan küçük çukurluklardır.
MOREN:Buzulların aşındırarak taşıdığı kum , çakıl gibi maddelere moren denir.
DRUMLİN:Buzul biriktirmesi ile oluşan alçak tepelere(ters kaşık şeklinde) denir.
SANDER DÜZLÜĞÜ
Buzulların eridiği yerde ortaya çıkan akarsuların taşıdığı malzemeleri biriktirmesi ile oluşan düzlüklerdir.
Türkiye’nin bugünkü yer şekillerinin oluşmasında en az etkili olan dış kuvvet buzullardır. Buzulların en etkili olduğu bölgemiz Doğu Anadolu Bölgesi'dir. Sebebi; yükseltisinin fazla olmasıdır.Ayrıca Doğu Karadeniz Bölümünde Kaçkar Dağı, İç Anadolu Bölgesi'nde Erciyes Dağı, Akdeniz Bölgesi'nde Toroslar ve Marmara Bölgesi'nde Uludağ'da etkilidir.
*** Türkiye’nin bugünkü yer şekillerinin oluşmasında en az etkili olan dış kuvvet buzullardır.
KARST TOPOĞRAFYASI
Karstik şekiller

1. Lapyalar: Aşağı yukarı tüm karstki sahalarımızda suların kanalize oldukları yamaçlar boyunca küçük kanalcıklar ve oluklar şeklinde lapyalar görülmektedir. Toroslarda Giden Gelmez Dağı, Bolkar ve Aladağların yamaçları boyunca çatlaklar üzerinde çatlak lapyaları, yamaçlar boyunca dikey olarak uzanan duvar lapyaları, dolin ve polyelerin yamaçlarında oluklu lapyalar bulunmaktadır.

2. Dolinler: Kokurdan, tava, koyak sözcükleri ile ifade edilen ve derinliği birkaç metre, çapları birkaç metre ile 200 m arasında değişen dolinler, Karaman’ın güneyinde İbrala, Mut’un KD’sunda Aksıfat platosunda, Göller yöresinde, Bolkar, Geyik ve Aladağlarda sayısız denecek kadar çok bulunmaktadır. Huni ve silindir şeklinde olan dolinler Akseki’nin doğusunda 1600 – 1800 metre yükseklikteki Çimiköy ve çevresinde yaygındır. Antalya da kale civarındaki anfiteatr şeklinde olan liman da bir doline tekabül etmektedir.

3. Obruklar: Baca ve kuyu biçiminde olan obruklar, İç Anadolu’nun güneyinde ve Toroslar’da yer yer görülmektedir. Konya bölümünde yaygın olan obruklardan Kızılören obruğunun derinliği 180 m, çapı ise 228 m olup obruğun 25 m altında daimi göl bulunmaktadır. Bunun yanında aynı yörede Timraş, Kuruobruk, Çalıdeniz adında obruklar görülmektedir. Silifke’nin doğusunda turistik önemi olan Cennet ve Cehennem obrukları da yer almaktadır. Ayrıca, Akseki’nin doğusunda 1600 – 1800 m yükseklikteki Çimiköy ve çevresinde derinliği 14 ila 243 m arasında değişen 22 adet obruk tespit edilmiştir. Bu obruklardan Ürküten I’in
derinliği 243, Dünekdibi’nin ise 192 metredir.
4. Uvala ve Polyeler: Batı ve Orta Toroslarda eski akarsu yatakları ve senklinal eksenleri boyunca gelişmiş birkaç km genişlikte, birkaç 10 km uzunlukta geniş karstik çukurlar (polye ve uvalalar) görülmektedir. İçlerinde geniş tarımsal arazilerin bulunduğu polyeler dahilinde ve kenarlarında kırsal yerleşmeler ve kasabalar ve hatta şehirler yeralmaktadır Çeltikçi ,Kestel,,Zivint ,Bozova ,Bademağacı
Kızılkaya
Batı Toroslarda bulunan bu polyelerin yeni karstik ovaların dışında yine Elmalı, Avlan, Kaş çiftliği, Muğla polyesi, Seki polyesi, Orta Toroslarda Mut’un 30 km kadar KD’sunda 1200 – 1500 m’leri
arasında Çokak, Gembos, Çukurhisar ile Torosların muhtelifi kesimlerin çok sayıda polye bulunmaktadır.
YER ALTI DRENAJI İLE İLGİLİ ŞEKİLLER
Kuru, kör ve çıkmaz vadiler: Yüzeydeki suların çatlaklar boyunca sızması ve polyelerin muhtelif kesimlerinde biriken suların yeraltına intikal ettiği alanlarda aşınma sonucu yer altı kanalları oluşmuştur. Bunlara ait tipik örnekler, Antalya’nın 5 km kadar kuzeyinde Varsak köyü yakınında
Düdenbatağında depresyona giren Düdensuyu, 2 km kadar yeraltında aktıktan sonra Düdenbaşı mevkiinde tekrar yüzeye çıkmaktadır. Kovada gölünün sularını boşaltan ve Aksu ırmağını oluşturan birçok yer altı akarsuları da bulunmaktadır.
Tüneller, köprüler ve mağaralar: Silifke’nin 130 km KD’sunda yüzeye çıkmaktadır. Aynı şekilde Dumanlı yeraltı mecrasının dışında Manavgat çayı da yer altı akarsularından beslenmektedir.
Ülkemizde karstik bölgelerde çok sayıda rastlanan en önemli erime şekillerinden biri de mağaralardır. Burdur, Eğirdir, Beyşehir gölleri ile Akdeniz arasında, Anamur, Silifke ve Mersin kuzeyinde, Feke, Osmaniye, İskenderun ve Antakya yayı üzerinde sayılamayacak kadar çok mağara bulunmaktadır. Bunlardan Alanya Damlataş, Mersin Narlıkuy, Aksek Sadıklar köyü yakınında 207 m derinliğinde Koyungöbeği, Manavgat ve Suğla gölü arasında Manavgat suyu çevresinde Düdensuyu, Alanya Dim mağaraları tespit edilmiştir. Sarkıt ve dikitleri ile güzel bir tabiat abidesi oluşturan Burdur İnsuyu mağarası, 500 m kadar uzunlukta olup birçak yer altı gölü ve havuzlarına sahiptir. Bu mağaranın 2 km kuzeyinde Kızılin mağarası yer almaktadır. Manavgat çayı havzasında dünyanın en uzun yer altı nehirleri olarak tanımlanan Dumanlı I ve II adlı mağara ve yer altı ırmakları mevcuttur.
Taşeli platosunda Aksıfat, Kırbaşı, Topgedik ve Kılobaşı mevkilerinde mağaralar ve yer altı nehirleri gelişmiştir. Burada Karaman’ın 45 km GD’sunda 1356 m uzunluğunda İncesu ile 750 m uzunluktaki Asarini mağaraları ve yer altı mecraları tespit edilmiştir. Gidengelmez dağının kuzeydoğu kenarında Tınaztepe mağaraları altalta üç seviyede gelişme göstermiştir
Güneydoğu Anadolu’da Midyat civarında Hanok, Cin ve Deniz adlı yer altı göl ve akarsuları barındıran mağaralar mevcuttur. Uludağ’da, Karadeniz Ereğlisi civarında, Safranbolu – Cide güneyinde, Reşadiye – Niksar arasında ve Doğu Anadolu’da Elazığ yakınında 80 m derinliğinde Buzluk adı verilen mağara ve Trakya Kırklareli Dupnisa (Suçıktı) mağara sistemi bulunmaktadır. Kırklareli’deki mağaraların uzunluğu 456 ve 293 m’dir ve ayrıca 125x30x75 m boyutunda büyük bir salon da mevcuttur. İstanbul civarında Yarımburgaz mağarası da bu mağaralar arasında sayılabilir.
Göksu nehri üzerindeki “Yerköprü” doğal bir tünel olup 500 m uzunluktadır. Burada traverten depoları altında sızan sular zamanla doğal bir tünel oluşturmuştur.
Göller yöresindeki göllerden düdenler veya suyutanlar vasıtasıyla yutulan sular, Akdeniz sahil kuşağı üzerinde yüzeye akarsular, kaynaklar halinde çıkmaktadır. Mesela, Manavgat çayının besleyen Dumanlı yer altı nehri bunlardan biridir. Eğirdir gölünden yutulan sular, yer altı kanallarını takip ederek Aksu ve Köprüçayı havzalarında diğer karstik erime şekillerinde biri de kazanlar olup, bunlara ait tipik örnekler Gaziantep batısında Araplar vadisi boyunca tespit edilmiştir.,
KARSTİK BİRİKME ŞEKİLLERİ

Karstik alanlardan kaynaklanan sular bünyesinde eriyik halde bulunan kalsiyum bikarbonatlı yani kireçli suların buharlaşması ile karbondioksit ve kalsiyum karbonat açığa çıkmakta ve özellikle suların yayıldığı alanlarda travertenler, mağaraların tavanlarında sarkıt, tabanlarında ise dikitler oluşmaktadır.

Karstik birikme şekillerinden olan traverten oluşumu en yaygın ve tipik olarak Antalya ovasında görülmekte olup, burada bulunan travertenler basamaklar halinde 100, 195 – 210, 250 – 300 m seviyede uzanmaktadır. Diğer önemli teraverten oluşumu Denizli Pamukkale’de bulunmaktadır; burada 400 m yükseklikte birbirin izleyen şekiller ve bunun üzerinde havuzcuklar görülmektedir. Buradaki traverten, 36 C civarında sıcaklığı olan ve litrede 2.2 grum erimiş halde kireç taşıyan bir fay kaynağının eseridir

Mağaralarda yaygın olan sarkıt ve dikitlere gelince, sarkıt (stalactite) mağaranın tavan kesiminden sızan kireçli suların bitki kökü veya buna benzer bir çıkıntı boyunca akarken buharlaşması ve suyun bünyesindeki kireçin birikmesi ile oluşmakta ve mağara tavanından adeta suçuk şeklinde sarkmaktadır. Dikit (stalagmite) ise mağara tavanından mağaranın tabanına damlayan suların bünyesindeki kireçin birikerek sütun halinde yükselmesi ile oluşmaktadır. Sarkıt ve dikitlere bütün mağaralarımızda sık sık rastlanılmakta olup, suyun bünyesinde bulunan çeşitli yabancı maddelere göre de çeşitli renk alarak son derece etkileyici görünümler sunmaktadır.
Heyelan ve Erozyon
Heyelan :Heyelan, toprağın üst kısmı ile birlikte alttaki ana kayanın bulunduğu yerden kayarak yer değiştirmesidir.


Heyelanda Etkili Faktörler
1) Eğimin fazla olması.   2) Yağışların fazla olması 3) Toprak özellikleri (killi olması) 4) Tabakaların uzanış doğrultusu: Tabakalar eğime paralel ise heyelan daha fazla görülür. 5) Beşeri faktörler: Yol yapım çalışmaları ile yamaç denge profilinin bozulması.   6) Depremler
Türkiye’de heyelan olayı en fazla Karadeniz Bölgesinde Doğu Karadeniz Bölümünde görülür. Sebepleri: Yağışın ve eğimin fazla olmasıdır. Ayrıca toprağın killi olmasıdır.
En fazla görüldüğü dönem ilkbahardır. Sebebi kar erimeleri ile toprağın suya doygun hale gelmesidir.
Erozyon
Erozyon, dış kuvvetlerin etkisiyle toprak örtüsünün aşındırılarak başka alanlara taşınmasıdır. Akarsu ve rüzgar erozyonunun birlikte etkili olduğu yerlerin ortak özelliği bitki örtüsü bakımından fakir olmalarıdır.
Erozyonda Etkili Faktörler
1) Arazinin çok engebeli olması, 2) Eğimli arazilerde arazinin eğime dik sürülmesi.
3) Bitki örtüsünün tahrip edilmesi: Orman yangınları, tarla açmak amacıyla ağaçların kesilmesi, otlaklarda aşırı otlatılma yapılması, anız örtüsünün yakılması gibi. 4) Toprağın aşırı işlenmesi. 5) Yağışların sağanak yağış şeklinde olması. 6) Yağış rejiminin düzensiz olması
7) Akarsu taşkınları
Erozyonun Sonuçları
1) Toprağın verimi düşer, çölleşme olur. 2) Barajlar dolar. 3) Tarım alanları daralır.
4) Bozulan doğal dengeye bağlı olarak bir çok bitki ve hayvan türü yok olmaktadır.
Erozyonu önlemek için;
1) Mevcut bitki örtüsü korunarak ağaçlandırma yapılmalıdır. 2) Eğimli tarım alanlarında tarla eğime paralel sürülmeli ve taraça (seki) yapılmalıdır. 3) Nöbetleşe tarım yöntemi uygulanmalı (bu yöntemde asıl amaç erozyonu önlemek değildir. Verimi artırmaktır.)
4) Otlaklarda erken ve aşırı otlatma yapılmamalıdır. 5) Baraj gölü yamaçları ağaçlandırılmalıdır

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol